Kurt Tucholsky (d. 9 Ocak 1890, Berlin - ö. 21 Aralık 1935, Göteborg), Alman gazeteci ve yazardır. Kaspar Hauser, Peter Panter, Theobald Tiger ve Ignaz Wrobel adlı takma adlarla da yazılar yazmıştır. Tucholsky Weimar Cumhuriyeti'nin en önemli gazeteci-yazarlarındandır. Politik bir gazeteci ve haftalık dergi "Die Weltbühne"nin yayıncılarından birisi olarak Heinrich Heine geleneğinde toplumcu-gerçekçi, toplumu eleştiren bir yazar olduğunu kanıtlamıştır. Aynı zamanda bir taşlama (hiciv) ustası, kabare yazarı, şarkı sözü yazarı, romancı ve şairdir. Kendisini demokrat, barışsever ve antimilitarist olarak tanımlayan Tucholsky, öncelikle politika, ordu ve yargı içindeki antidemokratik eğilimlere ve özellikle nasyonal sosyalizmin tehditlerine karşı uyarılarda bulunmuştur.
Kurt Tucholsky'nin 9 Ocak 1890'da dünyaya geldiği ev Berlin - Berlin'de Lübecker Caddesi 13 numaradadır. İlk çocukluk yıllarını, babasının işi nedeniyle tayin olduğu Stettin'de geçirdi. Yahudi bir bankacı olan Alex Tucholsky 1887 yılında kuzeni Doris Tucholsky ile evlendi. Üç çocukları oldu: Kurt (en büyük oğulları), Fritz ve Ellen. 1899 yılında aile Berlin'e geri geldi. Tucholsky, annesi ile olan ilişkisi yaşamı boyunca bozuk olmasına karşın, babasını çok sevdi ve ona karşı çok büyük bir saygı besledi. Alex Tucholsky 1905 yılında frengi hastalığından vefat ettiğinde eşine ve çocuklarına hatırı sayılır bir servet bıraktı. Bu servet sayesinde büyük oğlu para sıkıntısı çekmeden yüksek öğrenimine başladı. Kurt Tucholsky 1899 yılında Berlin'deki Fransız Lisesi'ne kaydoldu. 1903 yılında, özel bir öğretmenle bitirme sınavlarına hazırlanmak için 1907 yılında terk ettiği Königliche Wilhelms Lisesi'ne geçiş yaptı. 1909 yılında dışarıdan bitirme sınavlarını verdikten sonra aynı yılın ekim ayında Berlin'de, 2. yarıyılda 1910 yılının ilkbaharında Cenevre Üniversitesi'nde devam ederek, hukuk eğitimine başladı. Tucholsky öğrenimi esnasında edebiyata karşı da çok ilgiliydi. Bu nedenle ressam arkadaşı Kurt Szafranski ile birlikte 1911 yılının Eylül ayında, çok değer verdiği, Kafka'nın da arkadaşı olan yazar Max Brod'u ziyaret etmek ve kendi yaptığı mini peyzajla ona sürpriz yapmak üzere Prag'a gittiler. Franz Kafka ile görüşmelerinden sonra, Kafka 30 Eylül 1911 tarihinde günlüğüne Tucholsky ile ilgili şunları yazar:
Ancak hukuk alanındaki kariyerini tamamlayamadı. Tucholsky öğreniminin sonlarına doğru gazetecilikle çok fazla uğraştığından 1913 yılında birinci hukuki devlet imtihanına girmekten vazgeçti. Bu aynı zamanda avukatlık mesleğinden de vazgeçme anlamına geliyordu. Buna rağmen bir üniversite bitirme amacı ile 1913 yılının Ağustos ayında Jena Üniversitesi'ne doktora yapmak için başvurdu.
Daha öğrenci olduğu yıllarda Tucholsky, ilk gazetecilik çalışmasını yayınlamıştır. Satirik haftalık taşlama dergisi Ulk, 1907 yılında, henüz 17 yaşındaki Tucholsky'nin, İmparator Wilhelm II'nin sanat zevkini alaya aldığı kısa bir masal (Märchen) ını yayınladı. Üniversite yıllarında gazetecilik işlerine yoğunlaştı. Diğer çalışmalarının yanı sıra, SPD yayın organı Vorwärts (İleri)'de çalıştı. Alman Sosyal Demokrat Parti'si (SPD) için 1911 yılı seçim çalışmalarına katıldı.
1912 yılında, o zamanlara göre alışılmadık yeni, alaycı - erotik bir ton vurgulayan ve onun ilk defa büyük bir kitle tarafından tanınmasını sağlayan, "Rheinsberg - Sevenler için Resimli Kitap" yayınlandı. Tucholsky kitabın satışını artırmak amacıyla, öyküleri resimleyen Szafranski ile birlikte Berlin Kurfürstendamm'da bir "Kitap Barı" açtı. Burada kitap satın alan herkese bir içki (schnaps) ısmarlanıyordu. Bu öğrenci muzipliği birkaç hafta sonra sona erdirildi.
Buna karşılık Tucholsky'nin 1913 yılı başlarında giriştiği bir çalışma çok daha uzun sürecekti. 9 Ocak 1913'te sol - liberal tiyatro dergisi Die Schaubühne (Gösteri Sahnesi), ileride ismi Die Weltbühne (Dünya Sahnesi) olarak değişen, ölümüne kadar Tucholsky'nin danışmanı ve arkadaşı olarak kalacak olan yayıncı Siegfried Jacobsohn 'un haftalık dergisinde ilk makalesi yayınlandı. Tucholsky ölümünden 2 yıl önce kaleme aldığı özgeçmişinde bu özel ilişki için şunları yazmıştır: Schaubühne 'nin her sayısında Tucholsky'nin iki veya üç yazısı yayınlanıyordu.
Gazetecilik kariyeri I. Dünya Savaşı çıkınca kesintiye uğradı. 1914 Ağustos'u ile 1916 Ekim'i arasında Tucholsky'nin sadece bir tek makalesi yayınlandı. Savaşın başlaması için atılan yurtsever çığlıklarından, birçok yazar ve şairin aksine etkilenmedi. Önce Jena Üniversitesi'nde öğrenimini bitirdi. 1915 yılı başlarında "İpotek Hukuku" çalışmasıyla hukuk doktorasını (Dr.jur.cum laude) aldı. Aynı yılın Nisan ayında askere alındı ve doğu cephesine gönderildi.Orada önce mücadele yapmayı öğrendi ve cephane görevlisi olarak hizmet verdi. Sonra da bölük yazıcısı oldu. Kasım 1916 tarihinden itibaren savaş alanı gazetesi "Der Flieger"'i çıkardı.(havacı) Alt-Autz - Kurland'daki topçu ve pilot okulu idare bölümünde, daha sonra evleneceği Bayan Mary Gerold'la tanıştı. Tucholsky, bölük yazıcısı ve redaktör olarak çalışmasını, kendisini,cepheye avcı hendeğinde bir göreve gitmekten alakoyan bir fırsat olarak görüyordu. Geriye bakıp şunları yazmıştı: - Ignaz Wrobel: Savaşta neredeydiniz bay - ? "Die Weltbühne" 30 Mart 1926, Sayfa 490
Mary Gerold'a yazılan bir mektuptan da anlaşıldığı üzere bu araçlar, kısmen belli bir mizahı da ortadan kaldırmıyordu:
- Kurt Tucholsky: Yaşanmamış Hayatımız. Mary'e Mektuplar. Reinbek 1982, Sayfa 247
Hukukçu Erich Danehl ile tanışması sonucu 1918 yılında Başçavuş Yardımcısı ve Saha Komiseri olarak Romanya 'ya gönderildi. (Tucholsky'nin arkadaşı Danehl daha sonra "Karlchen" adıyla Tucholsky'nin birçok yazısında yer almıştır. Örneğin "Das Wirtshaus im Spessart") Tucholsky, 1918 yazında Romanya'nın Drobeta Turnu Severin şehrinde yapılan bir vaftiz töreni ile Protestan oldu. Yahudi cemaatinden zaten 1 Temmuz 1914 yılında çıkmıştı.
1918 yılı ağustos ayında 9. Savaş Bonoları için yapılan ödüllü yarışmaya katılmasına rağmen, Tucholsky 1918 sonbaharında savaştan inançlı bir antimilitarist ve pasifist olarak döndü.
1918 yılının aralık ayında, yayıncı Rudolf Mosse'a ait sol liberal gazete Berliner Tageblatt'ın haftalık hiciv ilavesi Ulk'un yazı işleri müdürlüğünü, 1920 yılının nisan ayına kadar üstlendi.
Weltbühne için de yeniden düzenli olarak çalışmaya başlamıştı. Sol demokrat olan bu haftalık gazeteyi Tucholsky ile çok fazla sıkmamak için,daha 1913 yılında,yazarlığının sonuna kadar kullandığı, üç takma ad kullanmaya başlamıştı: Ignaz Wrobel, Theobald Tiger ve Peter Panter.Theobal Tiger zaman zaman Ulk'ta da yazdığı için Weltbühne'de ilk defa 1918 yılının aralık ayında dördüncü bir takma adla, Kaspar Hauser adıyla bir şiir yayınlandı. Ayrıca çok nadir olarak, toplamda sadece beş kere, Paulus Bünzly,Theobald Körner ve Old Shatterhand takma adlarıyla da yazılarını yayınladı. Tucholsky, takma adlarının oluşturulması ile ilgili şunları anlatıyordu:
- Start. "Mit 5 PS" Sayfa 12. Berlin 1928
Takma adları kullanmak genelde gerekli hale gelmişti. Politik başyazılardan ve yorum ve taşlamalar yaptığı mahkeme röportajlarından, şiirler ve kitap tartışmalarına kadar Tucholsky'nin katkıda bulunmadığı hiçbir konu yoktu. Ayrıca kabarelere, (örneğin: Bühne Schall und Rauch - Ses ve Duman Sahnesi) Claire Waldoff ve Trude Hesterberg gibi şarkıcılara, metin ve şarkı sözleri yazıyordu. 1919 ekiminde Tucholsky'nin şiir derlemeleri Fromme Gesänge - Sofu Şarkılar - yayımlandı.
Savaştan hemen sonra Tucholsky daha sonra çok pişman olacağı bir işe girişti: Propaganda gazetesi Pieron'da Temmuz 1920 - Nisan 1921 tarihleri arasında iyi bir ücretle çalıştı. Hükûmet adına çalışan bu gazete, Oberschlesien'deki Almanya - Polonya sınırının belirlenmesi için yapılacak referandum öncesi, Polonya aleyhine kamu oyunu kışkırtıyordu. Diğer gazetelerin, Pieron'un demagoji ve kışkırtmalarını sert bir şekilde eleştirmeleri sonucu, Tucholsky'nin artık USPD'nin (Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi) yayın organında yazması yasaklandı. Haziran 1922 de toplanan USPD parti karar komisyonu, Tucholsky'i partiye karşı çalışma suçlamalarından akladı. Ama Tucholsky daha sonra bu davranışı için bir özeleştiri yaptı:
- Ein besserer Herr. "Die Weltbühne" 25. Haziran 1929, Sayfa 960
Tucholsky, politik bir yazar olarak daha 1919 yılı ocak ayında Weltbühne dergisinde, antimilitarist yazı serisi Militaria'yı (Asker Ülkesi) başlattı. Bu yazı serisi, subayların, Tucholsky'nin kendisinin de savaş sırasında gördüğü ve cumhuriyet zamanında da devam eden, kaba ve bayağı imparator Wilhelm ruhuna bir dokundurmaydı. Fakat savaşta yaptığı askerliği dönemindeki kendi davranışları da, şiddetle eleştirdiği Alman ordusundan çok da farklı değildi. Bu nedenle biograflar "Militaria" yazılarında Tucholsky'nin bir şekilde kendisiyle hesaplaştığını söylerler (Hepp). İlk yazıda şunları yazar:
- Militaria. Offizier und Mann. "Die Weltbühne" 9. Ocak 1919, Sayfa 39
Aynı şekilde, ilk yıllarında Weimar Cumhuriyeti'ni sarsan pek çok politik ölümleri de sert bir şekilde eleştiriyordu. Solcu, pasifist veya sadece liberal politikacılar, gazeteciler ve yazarlara suikastler yapılıyordu. Örneğin Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Walther Rathenau, Matthias Erzberger ve Philipp Scheidemann veya Maximilian Harden. Dava muhabiri olarak, aşırı sağcı gizli örgüt katillerinin duruşmalarında, sanıkların monarşist ve milliyetçi görüşlerini, hakimlerin genelde paylaştıklarını ve onlara sempati duyduklarını tespit etmişti. 1922 yılında yazdığı Prozeß Harden - Harden Davası makalesinde şunları yazar:
- Prozeß Harden. "Die Weltbühne" 21. Aralık 1922, Sayfa 638
Tucholsky eleştirilerini, karşıtlarına karşı hoşgörülü davrandığına inandığı demokrat politikacılara da yöneltmekten kaçınmadı. 1922 yılında, dışişleri bakanı Rathenau'nun öldürülmesinden sonra, bir şiirle cumhuriyete uyarıda bulundu:
- Rathenau. "Die Weltbühne" 29. Haziran 1922, Sayfa 653
Tucholsky bu arada gazeteci yazarlığı da bırakmadığı gibi doğrudan politikayla da uğraşmaya başladı. Diğer uğraşlarının yanı sıra 1919 ekiminde Friedensbundes der Kriegsteilnehmer - Savaşa katılanların Barış Birliği'nin kuruluşunda kurucu üye oldu ve 1920 yılında üyesi olduğu USPD - Bağımsız Sosyal Demokrat Parti'de aktif görev aldı. Bir partiye üye olması, o partinin üyelerini eleştirmekten Tucholsky'i alakoyamazdı. USPD gazetesi Freiheit - Özgürlük'ün yazı işleri müdürü Rudolf Hilferding'i şöyle yargılıyordu:
-Dienstzeugnisse. "Die Weltbühne" 3. Mart 1925, Sayfa 329
Önderlerinin Ekim Devrimi sırasında, taraftarlarına karşı başarısız olduklarını, hatta ihanet ettiklerini iddia eden Tucholsky SPD ile çok daha sert hesaplaşıyordu. Friedrich Ebert hakkında 1922 yılında Prozeß Harden makalesinde şunları yazar:
Yüksek enflasyon nedeni ile geçinmekte zorlanan Tucholsky, para kazanacağı bir iş nedeniyle,gazeteci yazarlığı geri plana itmek zorunda kaldı. Sadece mali nedenlerden dolayı bu adımı atmış olamazdı. 1922 sonbaharında ağır bir depresyon geçirmişti, yazdıklarından ve aklından kuşku duyuyordu ve hatta ilk defa intihara bile teşebbüs etmişti. Sonunda 1 Mart 1923 yılında 1. şef Hugo Simon'ın özel sekreteri olarak Berlin'deki Bett, Simon&Co bankasında işe başladı. Fakat 15 Şubat 1924 tarihinde Sigfried Jacobson ile yeni bir anlaşma imzaladı. 1924 ilkbaharında, Die Weltbühne ve itibarlı bir gazete olan Vossischen Zeitung'un muhabiri olarak Paris'e gitti.
1924 yılında Tucholsky'nin özel hayatında da büyük değişiklikler oldu. 1920 yılında evlendiği Dr. Else Weil'den 1924 Şubat ayında tekrar boşandı. Aynı yılın 30 ağustosunda, Alt-Autz'dan beri mektuplaştığı Mary Gerold ile evlendi. 1920 ilkbaharında Berlin'de tekrar görüştüklerinde, ikisi de birbirlerine karşı yabancılaştıkları sonucuna çok çabuk varmışlardı. Paris'te de görüldü ki, bu ikisi uzun süre birbirlerine tahammül edemezlerdi.
Kendisine örnek aldığı Heinrich Heine gibi Tucholsky de olümüne kadar zamanının çoğunu yurt dışında geçirdi ve sadece arada sırada Almanya'ya döndü. Fakat bu uzaklık Almanya'yı ve Almanların içinde bulunduğu durumu daha iyi idrak etmesini sağlıyordu. Die Weltbühne üzerinden ülkesindeki politik tartışmalara katılıyordu. Ayrıca, 19. yüzyılda Heine'nin yaptığı gibi, Alman-Fransız yakınlaşması ve dostluğu için de çaba gösteriyordu. Berlin'de, mason derneği Doğan Güneş'e bağlı Sabah Kızıllığı isimli mason locasına 24 Mart 1924 tarihinden beri kayıtlı olduğu için, Paris'teki mason localarını da ziyaret ediyordu ve 1925 yılının Haziran ayında Paris'te bulunan L'Effort ve Les Zélés Philanthropes localarına da üye kabul edildi (Grand Orient de France).1
Tucholsky, 1926 yılında Kurt Hiller'in kurduğu Devrimci Pasifistler - Revolutionärer Pazifisten grubu yönetim kuruluna seçildi.
Kurt Tucholsky, Sigfried Jacobson 1926 yılında öldüğünde, Die Weltbühne'nin başına geçmek istedi. Fakat bu yayıncılık işi hoşuna gitmediği ve bu nedenle sık sık Berlin'e gidip gelmesi gerektiği için, işi arkadaşı Carl von Ossietzky'ye devretti. Yayıncılığı birlikte yürüttükleri için de devrimci pasifist Kurt Hiller'in yazılarının yayınlanmasını da sağladı.
1927 ve 1928 yıllarında deneme formunda yazdığı gezi yazılarını içeren Pireneler kitabı, yazılarını derlediği Mit 5 PS - 5 PS ile (Burada kendi ismi ve diğer dört takma adı kastedilmekte) ve Mona Lisa'nın Gülüşü adlı kitabı yayınlandı. Kahramanları Herrn Wendriner ve Lottchen kanalıyla zamanın Berlinli karakterlerini anlatmıştır.
Aynı zamanda Almanya'nın durumunu da eleştirel gözlerle takip ediyordu. Nisan 1927'de Die Weltbühne'de üç makaleden oluşan bir yazıyla, ona göre Weimar Cumhuriyeti'nin gerici yargısını temsil eden Alman yargıçlarını rezil etmişti. Tucholsky'e göre, bu antidemokratik ilişkilerin kökten değiştirilmesi için, bu sefer başarılı olacak ikinci bir devrime gerek vardı. Şöyle yazıyordu:
- Deutsche Richter. "Die Weltbühne" 12, 19, ve 26 Nisan 1927
Aynı şekilde 1928 yılında November - Umsturz (Kasım - Devrim) adlı yazısında on yıllık cumhuriyetin bilançosunu çıkarıyordu: "Alman devrimi daha olmadı." Geçici bir süre için Tucholsky Almanya Komünist Partisi'ne (KPD) yakın oldu ve partiye yakın Resimli İşçi Dergisi'nde (AIZ) işçi sınıfı kavgası ile ilgili propaganda şiirleri yayınladı. Evsizler için Barınak isimli şiiri şu akılda kalan dizelerle bitiyordu:
- Arbeiter Illustrierte Zeitung, 1928, No: 37, Sayfa 10
Tucholsky, yurtdışında bulunduğu zamanlarda da, yazdıklarından rahatsız olan, kendilerine hakaret edildiğini veya saldırıldığını düşünen politik hasımlarıyla mahkemelerde karşı karşıya geliyordu. Hatta "İngiliz Koro Çocuklarının Şarkısı - Gesang der englischen Chorknaben" isimli şiirinde tanrıya küfrettiği iddiasıyla 1928 yılında bir dava açıldı.
Aynı yıl Kurt ve Mary Tucholsky, bir daha birleşmemek üzere ayrıldılar. Tucholsky, daha 1927 yılında Lisa Matthias'la tanışmıştı. 1929 yılında birlikte İsveç'te bir tatil yaptılar. Bu tatil, 1931 yılında Rowohlt Yayınevi tarafından yayınlanan, yine Rheinsberg gençliğinin boşvermişliğinin ve sorumsuzluğunun anlatıldığı, Gripsholm Şatosu isimli kısa romanına esin kaynağı olmuştu.
1929 yılında grafiker John Heartfield'le birlikte hazırladığı toplumu eleştiren eseri Almanya, Almanya her şeyin üstünde - Deutschland, Deutschland über allesin aldığı tepki, ancak bu kadar büyük olabilirdi. Burada Tucholsky, Almanya'da kendi zamanında nefret ettiği her şeye en keskin saldırılarını yaparken, memleketini ne kadar sevdiğini de gösterme sanatını başarmıştı. Kitabın son bölümünün adı Heimat - Memleketim:
-Heimat. Deutschland, Deutschland über alles. Berlin 1929
1930'lu yılların başında, tüm uyarılarının duymazlıktan gelinmesi ve cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları için yapmış olduğu girişimlerinin etkisiz olduğunu anlaması Tucholsky'i derinden etkilemişti. Alman politikasının sıkı bir gözlemcisi olarak Hitler ile birlikte gelen tehlikeyi sezmişti. Hitler'in başa geçmesinden yıllar önce şöyle yazmıştı: "III. Reich'a ulaşmak için silahlanıyorlar" Tucholsky, Hitler'in başbakanlığının ülkeyi nereye götüreceğini hayal etmek bile istemiyordu. Erich Kästner "Küçük, şişko Berlinli" diye adlandırdığı Kurt Tucholsky için 1946 yılında "Daktilosu ile bir felaketi önlemek istedi" diye yazarak onun bu olacakları nasıl önceden öngördüğünü anlatmıştı. Erich Kästner: Kurt Tucholsky, Carl v. Ossietzky, ‚Weltbühne‘, Die Weltbühne, 4. Haziran 1946, Sayfa 22
1930 yılında İsveç Göteborg yakınlarındaki Hindås'a temelli olarak yerleşti. Die Weltbühne Davası olarak adlandırılan dava, o zamanlar eleştirel yayınların ne kadar çok baskı altında olduğunu gösteriyordu. Carl von Ossietzky ve gazeteci Walter Kreiser 1929 yılından bu yana vatan hainliği ve gizli askeri bilgileri ifşa etme yoluyla ihanet suçlamalarından yargılanıyorlardı. Die Weltbühne 'de yayınlanan Alman havacılığındaki rüzgarlı olaylar başlıklı yazıda, Alman ordusunun, havacılıktaki yasak silahlanmalarını yazmışlardı. 1931 yılı sonlarında Ossietzky casusluk suçundan 18 ay hapse mahkûm oldu. Ossietzky'ye ayrıca Tucholsky'nin ünlü sözü "Askerler katildir" nedeniyle de bir dava açıldı. 1932 yılı Temmuz ayında bir mahkeme, bu sözün Alman ordusuna hakaret içermediği yönünde bir karar verdi. Tucholsky yurtdışında olduğu için, ona karşı bir dava açılmasından vazgeçildi. Buna rağmen Tucholsky, Ossietzky, Alman havacılığı davasından dolayı hapiste olduğu sırada, dava için Almanya'ya gelmeyi düşündü. Fakat Almanya'daki ortam Tucholsky'ye çok riskli geldi. Nazilerin eline düşmekten korktu. Orada olmamasının iyi bir izlenim bırakmadığını da biliyordu. diye yazıyordu, Nazilerin kendisi için bir tehlike oluşturduğu uyarısını yapan karısı Mary Gerold'e. -Kurt Tucholsky Unser ungelebtes Leben. Briefe an Mary.(''Yaşanmamış Hayatımız. Mary'ye Mektuplar) Reinbek 1982, Sayfa: 537
Ölümünden birkaç gün önce 1932 yazındaki kararından dolayı pişman olduğunu yazmıştı: - Hedwig Müller'e 19. Aralık 1935 tarihli mektup , Kurt Tucholsky: Mektuplar. Seçmeler 1913-1935. Berlin 1983, Sayfa 325
Daha 1931 yılından itibaren Tucholsky'nin gazeteciliği ve yazarlığı giderek suskunluğa dönüşüyordu. Lisa Matthias'la olan ilişkisinin sona ermesi, çok yakın bir arkadaşının ölümü, kronik solunum yolları hastalığı ve beş kez ameliyat olduğu burnu nedeniyle üzerine çöken vazgeçmişlik duygusu artıyordu. Tucholsky'nin son büyük katkısı 8 Kasım 1932 tarihli Weltbühne 'de yayınlandı. Bunlar sadece, "Aforizmalarım" diye adlandırdığı kırıntılardı. 17 Ocak 1933 tarihinde Weltbühne'de bir kez de Basel'den yazdığı küçük bir yazısı yayımlandı. Büyük edebi eserler için gücü gözle görülür bir şekilde düşmüştü. Gerçi Rowohlt yayınevine bir roman için bir taslak vermişti, ama Almanya'daki politik gelişmeler bunun gerçekleşmesini önledi. 1933 yılında Naziler Weltbühne 'yi yasaklamışlar, Tucholsky'nin kitaplarını yakmışlar ve onu vatandaşlıktan çıkarmışlardı.
Tucholsky'nin son yılları ve Almanya'daki gelişmelerle ilgili düşünceleri hakkındaki bilgiler 1960 yılı başlarında yayınlanan mektuplarından öğrenildi. Diğer kişilerin yanı sıra bu mektuplar, arkadaşı Walter Hasenclever veya "Nuuna" adını verdiği, son sevgilisi Zürihli doktor Hedwig Müller'e yazılmıştı. Nuuna'ya yazdığı mektuplara bir de günlük sayfaları ekliyordu. Bugün bu günlükler "Q-Günlükleri" adıyla tanınmaktadırlar. Bu günlüklerde ve mektuplarda Tucholsky kendisini "Tükenmiş Alman" ve "Tükenmiş Şair" olarak adlandırıyordu. 11.Nisan.1933 yılında Hasenclever'e şöyle yazıyordu:
-Kurt Tucholsky Politische Briefe - Politik Mektuplar Reinbek 1969, Sayfa: 16 Sürgünde yaşayan birçoklarının düşündüğü gibi, Hitler diktatörlüğünün çok yakında yerle bir olacağı hayaline de kapılmıyordu. Gerçek bir bakışla Almanların çoğunluğunun diktatörlükten şikayetçi olmadığını ve yabancıların da Hitler'in egemenliğini kabul ettiklerini tespit etmişti. Birkaç yıl içerisinde bir savaşın patlak vereceğini düşünüyordu.
Tucholsky, mevcut olan sürgün edebiyatı ve gazeteciliğinde yer almayı kesinlikle reddediyordu. Birinci neden, Almanya'yı daha 1924 yılında terk ettiğinden, kendisini göçmen olarak görmüyordu ve İsveç vatandaşlığına başvurmayı düşünüyordu. Almanya ile neden açıkça ilgilenmediğinin en önemli nedenini de Mary Gerold'a yazdığı, duygulu bir mektupta belirtiyordu: -Kurt Tucholsky Unser ungelebtes Leben. Briefe an Mary.(''Yaşanmamış Hayatımız. Mary'ye Mektuplar) Reinbek 1982, Sayfa: 545
Aslında bunların hepsi ile işi bitmemişti ve Almanya'daki ve Avrupa'daki gelişmelerin içinde yer alıyordu. Tutuklu arkadaşı Ossietzky ile dayanışma içinde bulunmak için tekrar yazmayı düşünüyordu. Ölümünden kısa bir zaman önce, önceleri çok saygı duyduğu Norveçli şair Knut Hamsun'la hesaplaşmak için sert bir yazı yazmayı planlıyordu. Hamsun, açıkça Hitler rejimini destekliyordu ve kendini savunamayacak durumda, Papenburg-Esterwegen toplama kampında bulunan Carl von Ossietzky'e saldırmıştı. Tucholsky, 1935 Nobel Barış Ödülü'nün tutuklu arkadaşına verilmesi için yoğun bir çaba gösteriyordu. Hakikaten de Ossietzky bir yıl sonra, geriye dönük olmak üzere 1935 yılı Nobel Barış Ödülü'nün aldı. Ama çabalarının başarısını Tucholsky göremedi.
Filistin'e yerleşen yazar Arnold Zweig 'a 15 Aralık 1935 yılında yazdığı, kendisinin de son mektubu olan, mektupta, Alman yahudilerinin, nazi rejimine karşı, geciken ayaklanmasının eleştirisini yapmıştı. Bu mektupta Almanya'da bulunduğu yıllarda ve dışarıda Almanya için gösterdiği kendi politik çabalarının bir bilançosunu çıkarmıştı: -Kurt Tucholsky Politische Briefe(Politik Mektuplar) Reinbek 1984, Sayfa: 121
Uzun süren hastalığının ardından zayıf düşmüştü. 20 Aralık 1935 tarihinde Hindås'daki evinde çok sayıda uyku hapı aldı. Bir gün sonra komaya girmiş halde bulundu ve Göteborg'daki Sahlgrensche Hastanesi'ne götürüldü. 21 Aralık akşamı orada yaşamını yitirdi. Yıllarca Tucholsky'nin intihar ettiği söylendi. Son zamanlarda, Tucholsky biyografisini yazanlardan Michael Hepp bu tezle ilgili şüphelerinin olduğunu ve dikkatsizlik sonucu ölmüş olabileceğini ileri sürmektedir.
1936 yazında Kurt Tucholsky'nin külleri, İsveç Marifred'deki, Gripsholm Şatosu'na yakın bir meşe ağacının altına gömüldü. Üzerinde Johann Wolfgang von Goethe'nin Faust II eserinden alınma sözü "Fani olan her şey sadece bir simgedir" yazan mezartaşı II. Dünya Savaşı 'ndan sonra mezar üzerine konuldu.
Tucholsky, 1923 yılında Requiem isimli taşlamasında, takma adı Ignaz Wrobel'in mezar taşı için aşağıdaki mezar yazısını önermişti: 2
Tucholsky, Weimar Cumhuriyeti'nin en çok aranan ve en iyi ücretlendirilen bir gazetecisiydi. 1925'li yıllarda yaklaşık 100 yayında, 1600 tanesi haftalık dergi Die Weltbühne'de olmak üzere 3000'den fazla makale yazdı. Sağlığında kısa metinler ve şiirlerden oluşan yedi antoloji yayınlandı. Bunların bir kısmı onlarca kez baskı yaptı. Bazı eserleri ve açıklamaları bugün bile kutuplaşmalara yol açmaktadır. Örneğin "Askerler katildir" sözü 1990'lı yıllarda çok tartışıldı. Politika, toplum, militarizm, hukuk ve edebiyat, hatta Alman Yahudiliği üzerine yaptığı eleştirileri hala itirazlara ve çelişkilere neden olmaktadır.
Tucholsky'nin politik gazeteciliği tartışılabilir olarak değerlendirilmektedir. Entelektüel bir solcu olarak düşüncelerini Wir Negativen (Biz negatifler) isimli yazısında ortaya koymuştu. Bu yazıyı daha 1919 Mart ayında, genç cumhuriyeti yeteri kadar pozitif bulmaması ile ilgili kendisini kınayanlara cevap olarak yazmak zorunda kalmıştı. Sonuçta şöyle diyordu:
-Wir Negativen (Biz Negatifler) Die Weltbühne, 13. Mart 1919, Sayfa: 279
Tucholsky Weimar Cumhuriyeti'ne eleştirel bir gözle bakıyordu. Kasım devrimi, onun gözünde, hiçbir gelişme getirmemişti. Okullarda, üniversitelerde, resmi dairelerde ve mahkemelerde hala aynı ruh hakimdi ve I. Dünya Savaşı 'ndaki Almanya'nın sorumluluğu, hala inkar ediliyordu. Gerçek bir barış politikası yerine, gizlice yeni bir savaşın hazırlıkları yapılıyordu. Tüm bunlardan çıkardığı sonuç: -Ignaz Wrobel Die großen Familien (Büyük Aileler) Die Weltbühne, 27. Mart 1928, Sayfa: 471
Tüm bu düş kırıklıklarına rağmen sol gazetelerde yazan Tucholsky, orduda, hukukta ve resmi dairelerde, eski monarşi düşüncelerine sahip seçkinler içindeki ve yeni antidemokratik halk hareketlerindeki, cumhuriyetin ve demokrasinin mimli düşmanlarına sert bir şekilde saldırmaktan vazgeçmedi. 1920'den 1922 yılına kadar USPD üyesi olan Tucholsky geçici bir zaman, orta sınıfın bir yazarı olarak komünist parti yöneticilerine mesafe bıraktı, KPD'ye de yakınlaştı.
Tucholsky'nin Nazilere karşı olan uyuşmaz tutumu gözönünde bulundurulursa, Tucholsky'nin kendi adını III. Reich'ın ilk vatandaşlıktan çıkarılma listesinde bulması ve eserlerinin 1933'ten sonra yasaklanması da kaçınılmazdı.
10 Mayıs 1933 tarihinde Berlin ve diğer şehirlerde üniversitelilerin kitapları yakma eylemi sırasında, özellikle Tucholsky ve Ossietzky'nin adı geçiyordu: "Küstahlık ve kibre karşı, ölümsüz Alman ruhuna saygı ve hürmet için. Tucholsky ve Ossietzky'nin yazılarını da yakın, yok edin!" Tucholsky bu haberlere karşı kayıtsız kalıyordu. Walter Hasenclever'e 17 Mayıs 1933'te yazdığı bir mektuptaki yorumu şöyleydi:
-Kurt Tucholsky|Politische Briefe (Politik Mektuplar). Reinbek 1969, Sayfa: 23
Savaş sonrasında ve Batı Almanya'da, Weimar Cumhuriyeti'nin başarısız olmasında, Tucholsky ve Bertolt Brecht gibi solcu edebiyatçıların da suçunun olduğu görüşü vardı. Suçlamalar, Weltbühne gibi gazetelerin acımasız eleştirilerinin Nazilerin işine geldiğini ima ediyordu. Bu tezin en tanınmış temsilcilerinden birisi tarihçi Golo Mann'dı. 1958 yılında şunları yazıyordu: -Golo Mann Deutsche Geschichte des 19. und 20. Jahrhunderts (19. ve 20. Yüzyıl Alman Tarihi). Frankfurt a.M. 1982 Sayfa: 727
Buna karşılık Tucholsky kendi eleştirilerini hep yapıcı bulmuştu: O zamanlar, 1949 yılından sonra savaşa hazır demokrasi olarak adlandırılan demokrasiye sahip çıkmıştı. Onun gözünde, Weimar'ın başarısızlığında kendisi gibi yazarların etkilerinin çok olması değil, bilakis etkilerinin az olması rol oynamıştır. 1931 Mayıs ayında gazeteci Franz Hammer'a şunları yazıyordu: -Kurt TucholskyBriefe. Auswahl 1913-1935 (Mektuplar. 1913-1935 Seçmeler). Berlin 1983, Sayfa: 255
Sanki, savaş sonrası eleştirmenlerinin ağzından lafı alırcasına 17 Mayıs 1933'te Hasenclever'e yazdığı mektupta (Sayfa: 24) şunları yazıyordu:
Tucholsky kendisini işçi sınıfına sahip çıkan solcu bir aydın olarak görüyordu. I. Dünya Savaşı'ndan önce SPD (Alman Sosyal Demokrat Partisi) için çalıştı. Parti yönetiminin tabana ihanet ettiği suçlamasını yaparak 1918 yılından itibaren partiyle arasına giderek büyüyen bir mesafe koydu. Parti başkanı Friedrich Ebert, Kasım Devrimi esnasında ordu başkomutanı Wilhelm Groener ile, parti yönetimine göre sosyalizme doğru giden devrimin bastırılması konusunda, gizli bir anlaşma yaptı ve yeni kurulacak cumhuriyette, ordu, hukuk ve devlet idaresinde eski imparatorluk yapısının korunmasına onay verdi.
1920 - 1922 yılları arasında Tucholsky USPD üyesi oldu. Sol sosyal demokrat parinin ikinci kez bölünmesi sonucu, Tucholsky'nin de içinde bulunduğu grup SPD ye katılınca, Tucholsky de kısa bir müddet SPD üyesi oldu. (Üyeliğinin süresi konusunda kaynaklar net bir süre belirtemiyor). Komünist olmamasına değer vermesine rağmen, 1920'li yılların sonuna doğru Almanya Komünist Partisi'ne (KPD) yakın oldu. Fakat genelde tüm işçi partilerine karşı, parti disiplininin dışında, bağımsız bir noktada kalmakta direnmiştir.
Tucholsky, Weltbühne yi dogmatik bir organ olarak değil de, tüm solun tartışma platformu olarak görüyordu. Bu nedenle komünist gazete Die Front (Cephe) 1929 yılında onu şöyle eleştiriyordu:
Tucholsky, bu yazıya "Die Rolle des Intellektuellen in der Partei" (Aydınların partideki rolü) adlı yazısıyla yanıt verdi:-"Die Rolle des Intellektuellen in der Partei" (Aydınların partideki rolü) Die Front, No:9, Sayfa: 250
Savaştan sonra, Federal Almanya'dan farklı olarak DDR, Tucholsky'yi kendi yeni oluşturduğu geleneklerin içerisine çekmeyi denedi. Ama Tucholsky, solun parçalanmasından ve Nazilerin başarısından sorumlu tuttuğu KPD'nin Moskova'dan yönetilmesini kesinlikle reddetmişti. Hitler'in başa geçmesinden kısa bir zaman sonra, tüm Avrupa'da Almanya'ya karşı boykot yapmanın tartışıldığı sırada, 7 Nisan 1933'te gazeteci Heinz Pol'e bir mektupta şunları yazıyordu:-Kurt Tucholsky Politische Briefe Reinbek 1969, Sayfa 76
Aynı adrese 20 Nisan'da yazdığı mektupta da yazdıkları şöyle:-Kurt Tucholsky Politische Briefe Reinbek 1969, Sayfa: 77
Kurt Tucholsky, edebiyat eleştirmeni olarak zamanının en etkili gazeteci yazarlarından birisiydi. Weltbühne 'deki birçok sayfadan oluşan "Auf dem Nachttisch" isimli köşesinde, her seferinde, genellikle yarım düzineye yakın kitap üzerine yazılar yazıyordu. Toplamda 500'ün üstünde edebi eserin eleştirisini yapmıştı. Ama Tucholsky, kitap eleştirilerinde, 'kraldan çok kralcı' olmamak için yoğun çaba gösteriyordu.
Bu konudaki başarılarından birisi de Franz Kafka'nın eserlerini tanıtan ilk kişilerden birisi olmasıdır. Kafka'nın yayınlanan ilk düzyazı kitabı Bakış (Betrachtung) için daha 1913 yılında "derin ve ince düşünce ile ve çok hassas parmaklarla yapılmış" diye yazmıştı. Romanımsı eser Dava (Der Process) için yaptığı eleştiride ise "Son yılların en güçlü ve korkunç kitabı" tanımını yapmıştı. Buna karşılık James Joyce 'ın eseri Ulysses 'i eleştirirken de şunları yazmıştı:"Ulysses 'in tüm bölümleri sıkıcı"
Şarkılara ve kantolara söz yazan bir şair olarak Alman dilinde, şarkı sözü yazarlığını geliştirmek istiyordu. Yazdığı "Kolayca, bir sihir gibi" başlıklı yazısında, "Alman diline kantoyu zorla da olsa sokmanın zahmeti, kantonun önemine oranla çok fazla" diye şikayet ediyordu. Ama kendisini şair olarak, "Asrın adamı" olarak nitelendirdiği Heinrich Heine 'nin yanında, sadece bir "yetenek" olarak görüyordu. 1929 yılında AIZ da yayınlanan şiiri "Annelerin Elleri" günlük sorunları dile getiren şiir türünün tipik bir örneğidir. Tucholsky, asıl temsilcisi Erich Kästner olan bu şiir akımını bir yazısında da anlatmıştı. Tucholsky'nin "Büyük Şehirdeki Gözler" ve "İdeal" şiirleri, okullardaki okuma kitaplarında yer almıştır.
Tucholsky'nin Yahudiliğe karşı duruşunun değerlendirilmesinde görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı. Yahudi bilim adamı Gershom Scholem onu "en yetenekli ve can sıkıcı Yahudi aleyhtarı" olarak nitelendiriyordu.3. Bu suçlamanın nedeni, diğer nedenlerin yanı sıra, Scholem'e göre Yahudi burjuvazisini, bütün çıplaklığı ile acımasızca tasvir eden "Wendriner" hikâyeleridir. Buna karşılık Tucholsky'nin "Bay Wendriner" karakterinde Yahudileri değil, ama burjuvaziyi rezil ettiği de ileri sürülmüştü. Tucholsky için önemli olan, ona göre, muhafazakâr Yahudi burjuvazisinin, ticari işlerine dokunulmadığı sürece, Nazilerin en çirkin aşağılamalarına katlanan bölümünün karaktersiz zihniyetini rezil etmekti.
Scholem'in eleştirisi daha dikkat çekiciydi. Çünkü Tucholsky, tutucu ve aşırı sağcıların eline - Alman milliyetçisi Yahudilere de - kendi aralarında bölünmüş Yahudi yazarları açık açık düşman olarak kendisi teslim etmişti. Tucholsky'nin Yahudi cemaatinden ayrılmış ve Protestanlığa geçmiş olması da bu eleştirmenler için önemli değildi. Bugün dahi Yahudilerin kendi açıklamaları yüzünden Yahudi düşmanlığını tahrik ettikleri iddiası, Tucholsky'ye karşı olmak için ortaya sürülmektedir. Josef Nadler, 1941 yılında yazdığı Alman Halkının Edebiyat Tarihi kitabında, Nazilerin ölmüş olanlara karşı da hala kin güttüklerini açıkça ortaya koyuyordu: "Yeryüzünde hiçbir halk, Tucholsky'nin Almanlara yaptığı gibi, kendi dili ile bu kadar hakarete uğramamıştır."Son uzun mektubunu Tucholsky, hayret verici bir şekilde Alman Yahudiliği'nin içinde bulunduğu duruma ayırmıştı. Filistine göç eden Arnold Zweig'a şöyle yazıyordu:"Almanların yahudileştirildiği doğru değil. Alman Yahudileri Almanlaştırıldı."
Lisa Matthias'ın otobiyografisi "Ben Tucholsky'nin Metresiydim" yayınlandıktan sonra Tucholsky araştırmacılarının elinde, Tucholsky'nin kadınlara karşı davranışları ile ilgili, teoriler üretmeye yetecek kadar bilgi oluştu. Matthias anılarında Tucholsky'yi, bir sevgiliyi bile aynı anda birçok kadınla aldatan, kadınlara düşkün birisi olarak gösteriyordu. 1962 yılında yayınlanan bu anılar bir skandal olarak nitelendirildi. Çünkü edebiyat eleştirmenlerine göre, Matthias, Tucholsky'nin seks hayatını çok fazla ön plana çıkarmıştı. Onun Tucholsky'i, Walter Karsch'ın dediği gibi "neredeyse külotsuz" olarak göstermesi doğruyu yansıtmıyor. İlk karısı Else Weil de Tucholsky'nin sadakat konusunda çok da hassas olmadığını doğruluyordu. Onun şöyle bir cümlesinin olduğu söylenir: "Yatağıma gitmek için kadınların üstünden atlamak zorunda kaldığımda, boşandım". Buna karşılık Tucholsky'nin ikinci karısı Mary Gerold kocasının özel hayatından asla bahsetmedi.
Biyografi yazarları, Tucholsky'nin iki evliliğinin de boşanmayla sonuçlanmasını, genellikle annesiyle olan kötü ilişkilerine bağlarlar. Babasının erken ölümü sonucu Tucholsky, annesinin idaresi altında zor günler yaşamış ve acı çekmişti. Tucholsky ve iki kız kardeşi yazılarında, hemfikir olarak baskıcı bir tip olan annelerinden "yalnız yaşayan Megaire" olarak bahsederler. (Megaire, Yunan Mitolojisi 'nde kızgın kötü kadını temsil eder. Ç.N.). Bu durum onun bir kadınla sürekli yaşamaya katlanmasını olanaksız kılıyordu. Ölümünden kısa bir süre önce, Hedwig Müller ve Gertrude Meyer'le birlikte olduğu zamanlarda, tekrar ikinci karısına döndü ve onu tek mirasçısı yaptı. Ona yazdığı veda mektubunda Tucholsky kendisi hakkında şunları yazıyordu: "elinde bir altın külçesi vardı ve onu kıytırık bir kuruşa değiştirdi; anlamadı ve aptallıklar yaptı. Gerçi ihanet etmedi, ama aldattı ve anlamadı."
Gerhard Zwerenz kendi biyografisinde Tucholsky hakkında şu tezi ileri sürüyordu:"Kadınların aydın düşüncelere sahip olmalarını, onları bir erkek gibi görmeden, kabul edemiyordu." Bununla ilgili olarak da ileri sürdüğü kanıtlar, Tucholsky'nin şu konuşmalarıdır: "Frankfurt iki büyük adam (erkek) yetiştirmiştir: Goethe ve Gussy Holl" (Gussy Holl: 1920'li yılların bayan şarkıcısı olarak, Kurt Tucholsky ve Carl Zuckmayer gibi zamanın önemli edebiyatçıları ile çalışmıştır. Ç.N.), veya Mary Gerold'a yazdığı mektupların çoğunda, ona bir erkekmiş gibi hitap etmesi gerçeği. Sonuçta bu sonradan yapılan psikolojik değerlendirmeler bir kurgudan ve spekülasyondan öteye gitmez. Şurası kesin ki, Tucholsky Rheinberg ve Gripsholm Şatosu adlı öykülerinde o zamana göre çok ileri düşünceli kadınları destekleyerek anlatıyordu. "Prenses Claire" ve "Billie" karakterleri, seks hayatlarını kendi isteklerine göre yaşayan ve ahlaki kuralların boyunduruğu altına girmeyen özgür düşünceli kadınlardır. Bu durum hafif meşrep karakter "Lottchen" için de geçerlidir. Rheinsberg öyküsündeki Lissy Aachner karakteri ile de aseksüel aydın kadınlara olan antipatisini dile getirmiştir. Buna karşılık Gripsholm Şatosu öyküsündeki Çocuk Esirgeme Yurdu'nun kötü huylu müdiresi karakteri, Tucholsky'nin annesi Doris'e uymaktadır.
Orijinal kaynak: kurt tucholsky. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Eric Saunier: Encyclopédie de la Franc-Maconnerie. In: Humanität Nr. 7/1985 S. 8ff. 2000, S. 867f. ↩
Ignaz Wrobel: Requiem. In: Die Weltbühne, 21. Juni 1923, S. 732. ↩
Rede von Gershom Scholem auf der Fünften Plenartagung des Jüdischen Weltkongresses, in: Deutsche und Juden. Frankfurt am Main 1967, S. 39 ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page